Bankaların son keşfi karbon emisyon borsası …

Geçen yıl işlem hacmi 30 milyar doların üzerine çıkan ve giderek daha büyük bir gelir kapısı olarak görülmeye başlanan karbon borsası dünyanın önde gelen finans kuruluşlarının da radarında. Ülkelerin ve şirketlerin karbon emisyon kotalarının alınıp satıldığı borsaya ilgi gösteren bankalar arasına Citi ve Bank of America da katıldı. Societe Generale, Fortis ve Morgan Stanley zaten yılbaşından itibaren karbon borsasıyla ilgilenen birimler kurmuşlardı.

 

Henüz geçen ay karbon borsası analisti olarak göreve başlayan Deutsche Bank tan Mark Lewis, Reuters haber ajansına yaptığı açıklamada " İnsanların bir atımlık kurşun olarak gördüğü bu iş beklenenden çok ileri aşamalara geçti " yorumunu yaptı. Kendi ekiplerinin sayısını son 6 ay içinde 2 kat artırarak 10 kişiye çıkardıklarını söyleyen analist tüm dünyadaki karbon emisyon ticaretini takip ettiklerini belirtti.

 

Çevreci projelere 10 yıl içinde 50 milyar dolarlık kaynak ayıracağını açıklayan Citi, Birleşmiş Milletler in Kyoto Protokolü çerçevesinde karbon ticaretine yeni giren isimlerden. Şirketin merkezinin bulunduğu ABD, henüz karbon emisyonlarının sınırlanmasını ve kotaya bağlanmasını öngören Kyoto Protokolü nü imzalamamış olmasına rağmen Citi, bu konuda dünya çapında müşterilerinden gelen talebin arttığını açıkladı. Bu alanda faaliyet gösteren Fransız Societe Generale ise Güney Kore ve Brezilya dan topladığı karbon kotalarını gelişmiş ülkelere satmak için fırsat kolluyor. Belçika Hollanda ortaklığı olan Fortis ise bu konuda gayet verimli olan Çin piyasasındaki varlığını güçlendirmek için Hong Kong ta bir ofis açtı. 

referansgazetesi.com / 26 Mayıs 2007 / Dış Haberler / Haber

 

-.-

 

2 nci Küresel Isınma Kurultayı sonuç raporu …

2 nci Küresel Isınma Kurultayı sonuç bildirgesinde, iklim değişikliğinin önlenmesi için atılabilecek adımların başında aşırı tüketime dayanan ekonomik anlayışın değiştirilmesinin geldiği belirtilerek, "Bunun için doğanın insanlara sunduklarına zarar vermeden ve ekosistemlerin yapısını bozmadan gelişme sağlayabilmek için sürdürülebilir kalkınmaya önem verilmelidir" denildi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) tarafından, Tesco Kipa nın katkılarıyla 7 Mayıs ta düzenlenen 2. Küresel Isınma Kurultayı nda, "Küresel Isınma ve Ekonomi" konusu tartışmaya açıldı ve 2 ayrı oturumda toplam 11 panelist konuyla ilgili sunumlar yaptı.

 

Çok sayıda kurum, kuruluş ve kişinin destek verdiği kurultaya toplam 550 kişi katıldı.

Kurultay sonrasında panelistlerin sunumları ile katılımcıların görüşleri dikkate alınarak hazırlanan sonuç bildirgesinde, küresel iklim değişikliğinin insanlığın karşılaştığı en büyük ekolojik sorun olduğu konusunda herkesin hem fikir olduğu vurgulandı.

 

Günümüze kadar ortaya çıkan hava, su, toprak kirliliği gibi sorunların daha çok yerel ya da bölgesel düzeyde kaldığı, ancak küresel ısınma ve iklim değişikliklerinin olumsuz etkilerinin değişik ölçülerde olsa da tüm dünyada hissedildiği belirtilen bildirgede, uzmanların, iklim değişikliğinin etkilerinin önümüzdeki yıllarda da artarak devam edeceği uyarıları anımsatıldı.

 

"Hukuk, iş, sağlık, medya, bilim, sosyoloji, politika, turizm, tarım, ormancılık, inşaat gibi sektörlerdeki kurum ve kuruluşlar da bu değişimin olumsuz etkileri ile yüzleşmek zorunda kalacaktır" denilen bildirgede, küresel iklim değişikliğinin, gezegendeki ekolojik dengeleri değiştirdiği ve tehdit ettiği, ancak bu konunun geri planda kaldığı ve ekolojik dengelerdeki değişikliklere bağlı olarak oluşacak olası ekonomik kayıpların daha çok tartışıldığı belirtildi.

 

Bildirgede, daha birkaç yıl önce iklim değişikliğinin olup olmadığı tartışılırken, günümüzde bu olgunun herkes tarafından kabul edildiği anlatılarak, şu hususlara yer verildi:

"Ancak küresel ısınmaya sebep olan sera gazlarının azaltılması için atılacak adımların ekonomik maliyetleri öne sürülerek gerekli önlemler yeterince alınmamaktadır. Böylece iklim değişikliğine bağlı olarak çeşitli sektörlerde gerçekleşen ya da gelecekte ortaya çıkacak ekonomik kayıplar konunun odak noktasına yerleşmektedir. Küresel iklim değişikliğinin ekonomik boyutu olduğu ortadadır. Ancak küresel iklim değişikliği ve ekonomi ilişkileri karşılıklıdır. Öncelikle küresel iklim değişikliği olaylarının temelinde insanların doğadan sınırsız olarak yararlanmaları yatmaktadır.

 

Ekonomik gelişmenin bir göstergesi olan gayri safi milli hasılaların yıllık seyri ile atmosferdeki CO2 konsantrasyonları karşılaştırıldığında bu durum daha iyi anlaşılmaktadır. Son 40 yıl içindeki ekonomik krizlerden sonra CO2 konsantrasyonlarında azalmalar olduğu bilimsel olarak ispatlanmıştır. Bu durum insanlığın doğayı tükenmez bir kaynak olarak görmesinden kaynaklanmaktadır.

 

Nitekim doğadaki ekolojik süreçler ve döngüler ile oluşan maddelerin doğal kaynaklar olarak isimlendirilmesi de bu durumun ispatıdır. Özetle küresel ısınmanın temelinde ekonominin olduğu herkes tarafından kabul edilmelidir. Açıklanan bu gerçeğe rağmen günümüzde ekonomik kaygılar sebebiyle gerekli önlemlerin alınmaması ya da insanların gelir düzeylerindeki azalmalar nedeniyle konuya ilgi duymaları ilginç bir çelişkidir."

 

Ekonomik yön daha ön planda

Bildirgede, küresel iklim değişikliğinin insanların refah düzeylerinde de azalmalara yol açacağına işaret edilerek, özellikle 2008 yılında ortaya çıkan ve etkisini halen sürdüren küresel ekonomik krizin de etkileriyle konunun ekonomik yönünün daha fazla ön plana çıktığı vurgulandı.

 

Bir bakıma " çevre mi, kalkınma mı ? " ya da " ekoloji mi, ekonomi mi ? " ikilemleri arasına sıkışılıp kalındığı kaydedilen bildirgede, ekonomiyi ön planda tutan görüşlerde "bekle ve gör" yaklaşımının hakim olduğu, yani iklim değişimine hala şüpheli yaklaşıldığı ve bugünden önlem almaktansa öngörülen sorunlar ortaya çıktıktan sonra önlemlerin alınması gerektiğinin düşünüldüğü belirtildi.

 

Küresel ekonomik krizde 2 ay içinde (Eylül-Ekim 2008) bankacılık sektörüne bir çırpıda 2 trilyon dolarlık uluslararası kurtarma paketi oluşturulduğu kaydedilen bildirgede, şu görüşler aktarıldı:

 

"Konu diğer bir küresel sorun olan iklim değişimine gelince ise pazarlıklar nedeniyle önlem alma süreci uzamaktadır. Küresel iklim değişikliğinin yanlış algılanması da bu konu üzerinde etkilidir. Örneğin ülkemizde iki yıl üst üste yaşanan kuraklıklardan sonra 2009 yılının yağışlı geçmesi küresel ısınma hakkında soru işaretleri oluşmasına neden olmuştur. Halbuki küresel ısınma havaların sürekli ısınması değildir. Küresel ısınma iklimlerde düzensizliklere yol açmaktadır ve bu yılki yağışlar da iklimlerdeki düzensizliğin göstergesidir.

 

Gerçekte bu süreç iklim değişikliği olarak değerlendirilmelidir. Ekonomik kaygılar bazı etik olmayan önerileri de gündeme getirmektedir. Örneğin CO2 salınımlarını azaltmaktansa küçük Pasifik ada devletlerinin boşaltılmasının daha ekonomik olacağı gibi öneriler ortaya atılmaktadır. Birleşmiş Milletler de sürekli olarak, küresel ısınmanın neden olacağı iklim değişimlerinin, hükümetlerin önlem almaması durumunda, barınma, beslenme ve temiz sudan mahrum kalma riski bulunan milyonlarca kişinin temel haklarını tehdit ettiği uyarısında bulunmaktadır. Uzmanlarca küresel iklim değişikliğinin iklim göçmenleri yaratacağı öngörülmektedir.

 

Diğer bir deyişle, küresel iklim değişikliği ile mücadelede başarısız olmak, sadece gelecek nesillere yardımcı olmamak değil aynı zamanda zayıflamış bir durumda olacak gelecek nesillere daha da kötüleşmiş bir problemin zararlarını havale etmek demektir. Konuya sadece insan hakları boyutundan değil, doğada yaşayan diğer canlıların da haklarını düşünerek yaklaşmak gerekmektedir. Çünkü kendini koruyamayacak ve uyum sağlayamayacak yerlerde yaşayan bitkiler ve hayvanlar için küresel iklim değişikliğinin bir soykırıma neden olacağından korkulmaktadır. Nesli tükenme tehlikesi altındaki canlıların hakları ise hiç gündeme gelmemektedir."

 

Kyoto 2012 de misyonunu tamamlıyor

Bildirgede, küresel ısınma ve iklim değişikliğine karşı önlem alınmasından hareketle 1997 de imzalanan Kyoto Protokolü nü uzun tartışmalardan sonra Türkiye nin de 2009 da kabul ettiği anımsatıldı.

 

Protokolün özetle CO2 emisyonlarının azaltılmasını öngördüğü belirtilen bildirgede, "Ancak gözden kaçan bir nokta protokolün karbon borsası kavramını getirmesidir. Karbon borsasının ekonomik bir önlem olması nedeniyle uygulanmasında sorunlar yaşanmaktadır. Kyoto Protokolü nün misyonu 2012 yılında tamamlanmaktadır. 2009 da Kopenhag da yapılacak toplantı ile küresel iklim değişikliği ile mücadele için yeni yol haritaları oluşturulması planlanmaktadır. Ancak Kopenhag toplantısından önce Poznan da yapılan ön hazırlık toplantılarında ekonomik kaygılar nedeniyle sonuç alınamamıştır" denildi.

 

Bildirgede, küresel iklim değişikliğinin her iki tarafının da korku politikaları ile sonuç almaya çalıştığı kaydedilerek, bir taraftan dünyanın sonunun geleceği iddiaları ortaya atılırken, diğer taraftan alınacak önlemler nedeniyle oluşacak ekonomik kayıpların refah düzeyini azaltacağı yorumlarının yapıldığı anlatıldı.

 

Dünya genelinde sera gazı emisyonlarının yüzde 20 azaltılmasının maliyetinin, gayri safi yurt içi hasılanın yüzde 1 inden de az olacağının hesaplandığına işaret edilen bildirgede, iklim değişiminin yol açtığı ekonomik kayıpların göz ardı edildiği ya da olduğundan daha az gösterilmeye çalışıldığı vurgulandı.

 

Tarımda kuraklığa bağlı olarak azalan rekolteden kaynaklanan ya da şiddetli yağışlar sonucunda oluşan kayıpların hesaplanabileceği, turizm gelirlerindeki azalmanın tahmin edilebileceği belirtilen bildirgede, "Ancak nesli tükenen bir canlının bedeli nedir? Felaketlerle zarar gören doğal ekosistemlerin fonksiyonlarını eski haline getirmek için yapılacak harcamalar dikkate alınıyor mu? Cevabı hayır . Dolayısıyla iklim değişiminin oluşturduğu gerçek ekonomik kayıplar hesaplanamamaktadır" görüşüne yer verildi.

Atmosferdeki karbondioksit artıyor

Dünya ekonomisinin son 50 yılda 7 kat büyüdüğü, bu gelişme ile paralel giden atmosferdeki CO2 miktarının da her yıl 2 ppm kadar arttığı kaydedilen bildirgede, şu bilgiler yer aldı:

 

"Ve 2009 yılında 387 ppm e ulaşmıştır. Hava koşullarında sürekli rekorlar kırılmakta, daha sıcak ve kurak yazlar yaşanmakta ya da sel felaketleri, fırtınalar bir öncekinden daha büyük olmaktadır. Bütün bunların temelinde daha fazla tüketmeye dayanan ekonomik anlayışın, fosil yakıtlara dayanan enerji üretiminin olduğu inkar edilemez bir gerçektir.

 

Küresel iklim değişikliği hiç şüphesiz ekolojik ve ekonomik bir sorundur. Geçmişte hızlı ekonomik kazançlar uğruna yapılanlar, gelecekte büyük ekonomik kayıplara ve daha önemlisi büyük ekolojik felaketlere yol açabilecektir. İklim değişikliğinin önlenmesi için atılabilecek adımların başında, aşırı tüketime dayanan ekonomik anlayışın değiştirilmesi gelmektedir. Bunun için doğanın insanlara sunduklarına zarar vermeden ve ekosistemlerin yapısını bozmadan gelişme sağlayabilmek için sürdürülebilir kalkınmaya önem verilmelidir.

 

Gerek ülkemizde gerekse tüm dünyada küresel iklim değişikliği ekonomiden hukuka, turizmden ormancılığa, tarımdan inşaata, enerjiden otomotive kadar tüm sektörlerdeki politikalarda dikkate alınmalıdır. Bireylerden şirket yöneticilerine ve politikacılara kadar herkes üzerine düşenleri yerine getirmelidir. Üstelik sorun sadece küresel iklim değişikliği değildir. Günümüzdeki gibi aşırı tüketime dayanan ve doğayı dikkate almayan ekonomik yaklaşımlar, gelecekte adı küresel ısınma olmasa da bugünden öngörülemeyen bambaşka ekolojik, sosyal veya politik sorunlara yol açabilecektir."

 

Bildirgede, küresel ısınmaya karşı alınabilecek önlemler de şöyle sıralandı:

"Bireyler öncelikle alışkanlıklarını ve yaşam biçimlerini değiştirmelidir. Daha az tüketmek ve sosyal sorumluluk sahibi olmak, küresel ısınma ve diğer çevresel sorunların azaltılmasına önemli katkı sağlayacaktır.

 

Şirketler sadece kar odaklı ekonomik anlayışlardan vazgeçmelidir. Verimlilik ve sürdürülebilir ekonomik gelişmeye önem verilmelidir. Medyaya özellikle eğitim ve bilinçlendirme ile kamuoyu oluşturma konusunda büyük görevler düşmektedir.

Politikacıların da ellerinde küresel iklim değişikliğine önlem alabilmek için vergiler, teşvikler, cezalar, yeşil etiketleme gibi yöntemler ile yaptırım gücü mevcuttur. Sonuç olarak, insanlık olarak yol ayrımındayız. Ya sonunu düşünmeden bencilce doğayı tüketmeye devam edeceğiz ya da yaşamımıza sahip çıkacağız . Karar bizim, ama sonuçları ile yüz yüze kalacak olan gelecek kuşaklar."

cnnturk.com / bilim / teknoloji / 16 Mayıs 2009

 

-.-

 

Çevrecilik nihayet para edecek …

Son dönemde tüm dünyanın çevreci teknolojilere, politikalara ve yatırımlara yönelmesiyle ortaya çıkan yeşil ekonomi, hem küresel ısınmaya hem de küresel mali krize çare olacak gibi ...

 

Ekonomi dibe vurmuş durumda, nakit sıkıntısı ve işsizlik had safhada. Küresel mali kriz yetmezmiş gibi bir de küresel ısınma felaketi var başımızda. Dünya büyük bir hızla kuruyor, kirleniyor, eriyor, tükeniyor... Ama umutsuzluğa kapılmayın. Çünkü ufukta her iki problemi birden çözecek bir ışık göründü: Yeşil ekonomi! Son dönemde dünyada çevreci politikaların ağırlık kazanmaya başlaması ve dünyanın en zengin insanları, en büyük şirketlerinin dahi çevreci konulara yatırım yapmaya girişmesiyle ortaya çıkan yeşil ekonomi, hem küresel mali krize hem işsizliğe hem de küresel ısınmaya çare olacak en etkili çözüm gibi görünüyor.

 

ABD ÇEVRE İÇİN DÜĞMEYE BASTI

Çektiği Uygunsuz Gerçek filmiyle dünyanın dikkatini küresel ısınma sorununa çeken ABD eski Başkan Yardımcısı Al Gore İklim krizini çözmek için çevreci ampul takmak yetmez; asıl çevreci kanunlar çıkarmak gerekir demişti. Zira, en çok tüketen ve kirleten, küresel ısınmanın en büyük sorumlusu olan ülke ABD, uzun zamandır çevre meselelerine kayıtsızdı. Ama şimdi ciddi bir değişim için kollar sıvandı. Obama Hükümeti geçen hafta Washington da Enerji ve İklim Üzerine Önemli Ekonomiler Forumu düzenleyerek büyük bir adım attı. Barack Obama yönetimindeki forumda ABD nin, iklim değişikliğine sebep olan sera gazlarını yaymakta en büyük paya sahip 16 eyaletinin yöneticileri, büyük Amerikan şirketlerinin temsilcileri ve akademisyenler buluştu. Temiz enerji konusunda ciddi planlamaların yapıldığı toplantıda ABD, yarattığı karbon kirliliğini 2020 ye kadar yüzde 20, 2050 ye kadarsa yüzde 83 oranında azaltmayı hedeflediğini açıkladı. Şu sıralar ABD Kongresi nde bir iklim yasa tasarısı oluşturulmakta olması da son durumu ortaya koyuyor: ABD sonunda çevre için düğmeye bastı. Üstelik yalnız da değil. Zira Aralık ayında Kopenhag da yapılacak Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Zirvesi öncesi Washington da yapılan bu foruma İngiltere, Kanada, Avustralya, Çin, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Rusya gibi güçlü ekonomilere sahip 17 ülkenin de katılması, tüm dünyanın aynı yolda ciddi adımlarla ilerlediğini gösteriyor.

 

Haliyle şu anda çevreci politikalar hiç olmadığı kadar gündemde. Ama çevre konularına bu yoğun ilginin altında bir sebep daha yatıyor: Para. Zira çevreci politikalar, güneş, rüzgar gibi yenilenebilir enerjilerden natif yakıt üretimine kadar geleceği parlak pek çok alana yatırım imkanı yaratıyor. Ve yeşil ekonominin hızla büyümesiyle dibe vurmuş ekonominin canlanacağına, çevreci iş alanlarının artmasıyla yeşil yakalı işçiler adıyla yeni istihdam fırsatlarının da doğacağına inanılıyor. Kısacası dünyanın olduğu kadar ekonominin kurtuluşu da çevrecilikten geçiyor.

 

ÇEVRE BÜTÇESİ 200 MİLYAR DOLAR

Dünya Bankası nın eski baş ekonomisti olan ve kısa süre öncesine kadar İngiltere hükümetinin ekonomik danışmanlığını yürüten Nicholas Stern yeşil ekonomi nin dünyayı kurtaracağına inananlardan. Stern Dünyadaki hükümetler hep birlikte hareket ederek birkaç ay içerisinde çevreci konulara yönelik yüz milyarlarca dolarlık yatırım yapmalı diyor ve ekliyor: Bu yeşil ekonomi sayesinde hem küresel mali krizle hem de küresel ısınmayla savaşabiliriz. Çevre meselelerinin gündemde olduğu bu yıl, dünya çapında hükümetlerin 200 milyar dolardan fazla bir bütçeyi çevreci projelere ayıracağı tahmin ediliyor. ABD ise bu yıl verilecek hükümet teşvikinin yüzde 14 ünü yeşil konulara ayırıyor. Bu sayede sadece ABD de 2 milyon kişiye iş imkanı sağlanacağı tahmin ediliyor. Ancak Stern bu rakamın daha da artması gerektiğini vurguluyor: Yenilenebilir enerjiden bina yalıtımına, natif yakıt üretiminden elektriğin tasarrufu sağlayan teknolojilere çok geniş bir alanda projeleri desteklemek ve yeni iş imkanları yaratmak için dünya genelinde hükümetlerin 400 milyar dolarlık bir bütçe ayrılması gerekiyor . Stern in telaffuz ettiği bu rakamsa 2009 da hükümetlerce verilecek toplam mali teşvik miktarının beşte birinin çevreci çalışmalara aktarılması anlamına geliyor! Bir taşla iki kuş vurulacaksa, neden olmasın?

 

EN ZENGİNLER DE ÇEVREYE YATIRIM YAPIYOR

Dünyanın en zengin isimleri de son dönemde çevreci yatırımlara yöneliyor. Özel sektörün elektrikli otomobillerden rüzgar güneş gibi yenilebilir enerjiye birçok çevreci alanda yaptığı büyük yatırımlar yeşil ekonominin ciddi oranda büyümesine vesile oluyor. Zengin iş adamlarının çevreci yatırımları öyle dikkat çekici hale geldi ki geçen haftalarda The Sunday Times Gazetesi de tıpkı En Zengin 100 İsim misali En Yeşil 100 Zengin listesi çıkardı. Buna göre listenin 1 ve 2 numarasında dünyanın en zengin iki adamı Warren Buffet ve Bill Gates var. Buffet, rüzgar enerjisi ve elektrikli otomobillere 40 milyar dolarlık bir yatırım yaptı. Bill Gates ise yosundan yakıt üretilmesi teknolojisi gibi yoğunluklu olarak natif yenilenebilir yakıtlar alanında yaptığı 39 milyar dolarlık yatırımla ikinci sırada. Google ın yaratıcıları olan Larry Page ve Sergey Brin ise yeşil enerjilere 11 er milyar dolarlık yatırım yaparak listenin 10. sırasını paylaştılar. En Yeşil 100 Zengin in çevre konusunda yaptığı yatırımlarının toplamı ise 400 milyar doları buluyor!

 

YEŞİL HİSSELER HIZLA YÜKSELİYOR

YEŞİL yatırımların ekonomiyi canlandıracak en etkili araçlardan biri olduğunu borsa üzerinde yapılan yeni bir istatistiksel araştırma da kanıtlıyor. Çünkü bu istatistiklere bakılırsa yeşil ekonomi Mart 2009 da patlamayı yaptı bile: Mart ayından bu yana çevreci çalışmalar yapan şirketlerin hisseleri borsanın genelinden çok daha fazla ve çok daha hızlı bir artış yaşadı. Çevreci teknolojilerle uğraşan şirketlerin endeksinde yüzde 30 luk bir yükselme yaşanırken Dow Jones genelinde ancak yüzde 21 lik bir yükselme oldu. Aynı araştırma borsadaki kurumsal yatırımcıların yarısının şu anda çevreci şirketlere para yatırmaya istekli olduğunu söylüyor.

Mine AKVERDİ / aksam.com.tr / 03 MAYIS 2009

 

www.solar-pazar.com

www.gunes-santral.com

BU BÖLÜMDEKİ DİĞER BAZI BAŞLIKLAR