Yanıt rüzgarda esiyor ve güneşte parlıyor; Brad Plumer’ın The New Republic için yazdığı makalede geçen iki raporda söylenen bu. Yazarlar, 2050 yılına kadar bütünüyle yenilenebilir tabanlı, nükleersiz bir ekonomiye sahip olabileceğimizi iddia ediyorlar.
STANFORD Üniversitesi’nden Mark Jacobson ve Davis, California Üniversitesi’nden Mark Delucchi’nin yaptığı araştırmaya dikkat çeken Plumer şöyle yazmış: “Bütünüyle yenilenebilire geçmek inanılmaz zor olacaktır; ancak en azından nükleer (veya algler) olmadan karbonsuza geçiş mümkün. Üstelik dünya, enerji için bugün ödediğinden çok da fazla ödemek zorunda kalmayacaktır.” Bu eminim doğrudur. Ancak kişisel kariyer geçmişim ile ilgili sebepler yüzünden, maliyet tahminleri hakkında biraz şüpheciyim.
Profesyonel bir ekonomist olarak kariyerime etkin biçimde, ta 1973 yazında, Yale Üniversitesi’nde ekonomi profesörü olan Bill Nordhaus’un araştırma asistanı olarak başladım. Bay Nordhaus kaynak ekonomisi üstüne uzun ve oldukça başarılı bir araştırma maratonunun başlarındaydı ve “uygun” enerji fiyatlarını tahmin etmenin bir yolunu bulmaya çalışıyordu. Ve tükenebilir kaynak maliyetlendirmesinde klasik Hotelling modeli ile yapılandırdığı inanılmaz zarif bir yaklaşım ortaya çıkarmıştı. Hotelling modeli, kaynak sahibinin kaynakları toprakta bırakmak veya o anda çıkarmak arasında bir karar vermesi gerektiğini varsayar. Burada anahtar içgörü şudur: Bu karar, net fiyatın -kaynağın fiyatı eksi marjinal çıkarma maliyeti- ALTERNATİF yatırımlardaki karlılık oranından daha hızlı mı yavaş mı artmasının beklenildiğine bağlıdır.
Bay Nordhaus’un araştırma asistanı olarak 1973 yazını bu projeyle geçirdim: günlerim jeoloji kütüphanesinde ALTERNATİF enerji kaynakları mühendisliği ve maliyetleri üzerine Maden Bürosu genelgelerini okuyarak; gecelerim ise bilgisayar merkezinde kahve makinesinden kahve içerek geçti.
Kısaca cennetteydim.
Bay Nordhaus’un yazısı harikaydı. Fakat daha sonra ortaya çıktığı gibi, biraz fazla iyimserdi. Bu benim veya onun değil, Maden Bürosu genelgelerinin hatasıydı. Genelgelerdeki sorun neydi? ALTERNATİF enerji kaynaklarının, özellikle petrole ALTERNATİF olanların maliyetleri hakkında çok iyimserlerdi. Aslında, mühendisler işin zorluklarını hafife alıyorlardı. Daha sonra ekonomist Marty Weitzman bir kural formüle edecekti: o andaki fiyat ne olursa olsun, ham petrol natiflerinin maliyetleri bunlardan yüzde 40 daha yüksek olacaktı.
Benim tamamen yenilenebilir ekonomiyi işletme maliyetleri hakkındaki yeni çalışmalara verdiğim şüpheci tepkinin sebebi de bu. Adil olmak gerekirse, büyük ihtimalle şu anda rüzgar ve güneş enerjisinin maliyetleri hakkında, 1973’te şist yağı ve kömürün sıvılaştırılması hakkında sahip olduklarımızdan daha güvenilir fikirlere sahibiz. Rüzgar zaten yaygın olarak kullanılan bir teknoloji ve konsantre güneş enerjisi de oldukça iyi anlaşılmış durumda. Fakat yine de bazı sürprizler olacak ve bunların tümü olumlu olmayacak.
Not: Bill Nordhaus’un enerji fiyatları üzerine klasikleşmiş 1973 tarihli analizi brookings.edu’da bulunabilir.
ARKA PLAN: NÜKLEER ENERJİ
Nükleer bir ikileme doğru hızla ilerlerken
2050’ye kadar tamamen yenilenebilir enerji ile küresel bir ekonomi gerçekleştirilebilir.
DAHA Şubat’ta; siyasetçiler, enerji lobicileri ve çevreciler, dünyanın gelecekteki güç ihtiyacını karşılamada nükleer enerjinin şüphesiz büyük bir rol oynayacağı üzerinde bir fikir birliğine vardılar. Hatta Dünya Nükleer Birliği’ne göre, şu anda plan veya inşa aşamasında olan 220 ek reaktör bulunuyor. Fakat 11 Mart Japonya depreminin Fukushima Daiichi nükleer santralinde bulunan reaktörlere hasar vermesi ve bunların tehlikeli düzeyde radyasyon yayması, dünyada da nükleer enerjinin güvenilirliği üzerine şüpheleri su yüzüne çıkarmaya başladı. İsviçre üç yeni santralin onaylanmasını askıya alırken, Başbakan Angela Merkel Almanya’daki tesislerde derhal güvenlik denetimleri gerçekleştirilmesi talimatını verdi.
17 reaktörün 7’sinin hizmetleri üç ay durduruldu. Tüm dünyanın enerji ihtiyacının rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerjiler ile karşılandığı bir gelecek kulağa cazip geliyor ve kısa bir süre önce gerçekleştirilen bir araştırmaya göre bu mümkün. Dünya Vahşi Yaşam Fonu; Stanford ve Davis, California Üniversitelerinden Mark A. Delucchi ve Mark Z. Jacobson ile birlikte, 2050 yılına kadar tamamen yenilenebilir enerji ile küresel bir ekonominin nasıl gerçekleştirilebileceğini anlatan bir rapor yayınladı ve The New Republic yardımcı editörü Bradford Plumer yakınlarda bunun üzerine bir yazı yazdı. Araştırmacılar bunun; yenilenebilir teknolojilere yeterli inovasyon yapılması, rüzgar ve güneş enerjisi mekanizmalarının büyük ölçüde çoğaltılması, nadir toprak alkali metalleri madenciliğinin büyük ölçüde genişletilmesi ve enerji talebinin daha akıllıca yönetilmesi ile mümkün olduğunu söylüyorlar. Bu tip tavsiyelerin problemlerinden biri, inovasyonun yenilenebilir enerji maliyetlerini nasıl etkileyeceğinin tahmin edilmesinin zor olmasıdır; bu, enerjiyi temin etmeye çalışan özel işletmelerin vereceği kararı etkileyen önemli bir faktör.
Yüksek teknoloji dünyasında eğitimli bir zihnin değeri
Dosya:http://91.93.103.35/icerik/110326-123130-y.jpg15 YIL kadar önce, düzenli bir köşe yazarı olmadan evvel, New York Times benden ve başka kişilerden, pazar dergisinin 100. yılını kutlamak üzere yapılan özel basıma katkıda bulunmamızı rica etti. Belirlenmiş kural, yazıların derginin ikinci yüzyılına dönüp bakarmışcasına, adeta 2096 yılında yazılmış gibi olmalarıydı.
Hatırladığım kadarıyla bu kurala uyan tek yazar bendim; diğer herkes itibarını kaybetme konusunda oldukça endişeliydi. Her neyse, yazıyı şu düşünce üzerine kaleme almaya karar verdim: bilgi teknolojileri sonunda iyi eğitimli çalışanlara talebi artırmayıp azaltacak; çünkü pek çok yüksek eğitimli çalışanın işi, pek çok el işi türünden daha kolay biçimde, sofistike bilgi işleme ile doldurulabilir. Yazının başlığı “Beyaz yakalar maviye dönüyor”du. Soru şu: bu gerçekleşmeye başladı mı?
4 Mart’ta Times, bir yazılımın nasıl eskiden doküman araştıran avukat gruplarının yerine geçtiği hakkında ilginç ve düşünürseniz büsbütün korkutucu bir haber yayınladı. Ve tabii ki milletvekilim New Jersey’li Rush Holt dışında, neredeyse herkesi “Jeopardy”de yenebilen I.B.M.’in süper bilgisayarı Watson var. Ciddiyete dönmek gerekirse; Ekonomik Politika Enstitüsü Başkanı Larry Mishel, American Prospect dergisinin mart sayısında bulunan, eğitimin aşırıya satılması ile ilgili yazısında, Amerika’daki üniversiteli ücret priminin 1980’ler ve 90’larda keskin biçimde artış gösterdikten sonra, son zamanlarda durgunlaştığına işaret etti. Hakikaten öyle. Bu sayfada tam zamanlı işlerde çalışan üniversite mezunları ile lise diplomalı çalışanların kazanç oranlarının karşılaştırdığı grafiğe bir göz atın. Bu birkaç soru ortaya çıkarıyor. Biri, (yüksek eğitim almışların arasındaki eşitsizliğin arttığı gerçeği bir yana) eğitime vurgu yapmanın, aslında son savaş olup olmadığı. Bir diğeri, yüksek eğitimli çalışanlar bile orta sınıf bir gelire sahip değilken, düzgün bir topluma nasıl sahip olabileceğimiz. Biliyorum, bu biraz önden gitmek oluyor.
Fakat şunu hatırlayın: 19. yüzyılda endüstri devrimine karşı çıkan işçiler en fakirler değillerdi; vasıfları, yeni teknoloji yüzünden aniden değer kaybetmiş, yetenekli zanaatkarlardı.
ARKA PLAN: İŞ VE EĞİTİM
Otomatize işgücü
AMERİKA’DA eskiden yüksek nitelikli, üniversite eğitimi almış çalışanlara ayrılan bazı işler, bilgisayar bilimi ve dil bilimlerindeki teknolojik ilerlemeler sayesinde, artık otomatize hale getiriliyor. New York Times 4 Mart’ta, eskiden yüksek maaşlı büyük avukat grupları tarafından milyonlarca yasal dokümanın incelenmesini gerektiren davaların, şimdi “e-discovery” yazılımı kullanılarak, daha hızlı ve maliyetinin çok altında araştırılabileceği üzerine bir haber yaptı. Yeni teknolojiler yakında; şu anda kredi memuru, muhasebeci ve hatta bilgisayar çipi tasarımcıları tarafından yapılan işlerin benzerlerinin bilgisayarlar tarafından yapılmasını mümkün hale getirebilir. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü ekonomistleri David H. Autor ve Daron Acemoglu’nun araştırmalarına göre, teknolojinin modern Amerikan ekonomisi üzerindeki etkisi oldukça büyük. Son yirmi yılda, orta ve yüksek nitelik gerektiren işlerde büyüme yavaşlarken, hatta bazen otomatizasyona bağlı olarak gerilerken; daha düşük vasıf gerektiren işler yaratıldı. Şubatta yapay zeka alanında yeni bir aşama kaydedildi ve yarışma programı “Jeopardy”nin iki şampiyonu; Watson isimli, gündelik dilde sorulan soruları yanıtlayabilen bir I.B.M. bilgisayarı tarafından hezimete uğratıldılar. Bu bir zamanlar olanaksız görünüyordu. Daha sonra Washington’da düzenlenen bir benzer yarışmada, New Jersey temsilcisi Rush Holt, Watson’a karşı zafer kazandı. Fakat trend ortada: otomatizasyon, vasıf gerektiren işleri orantısız biçimde tehdit ediyor. Tarihin gösterdiği gibi, teknolojinin getirdiği tüm kazanımlar için, kaybeden -kimi zaman yüksek vasıflı- insanlar olacak. Paul KRUGMA
www.timeturk.com/tr
26.03.2011